bugün

entry'ler (14)

kızların neden orospu gibi giyinmesi

Merak edenlerin annelerine sorması gereken soru.

incire ve zeytine andolsun

Patlıcanın günahı neydi? ilk limonu en günahsız olanınız atsın.

stabil halde uçan sineğe üfleyip türbülansa sokmak

insanları sürekli troll'leyen sineği troll'lemek. *
sabit hız ve seyirde uçan bir sineğe, kuvvetli bir nefesle üfleyerek zatı alini türbülansa sokma eylemidir.

böyle sabit uçan bir sinek bulmak gerçekten zordur. lakin bulunduğunda da ekseriyetle yapılmalıdır. Mal gibi oraya buraya savrulup irtifasını korumaya çalışır. gerçi her daim de başarırlar ama geçici süreli de olsa sersemlik yaşarlar.

mayday mayday mayday!

türkiye de ki eğitim sistemi

Başlıktaki gibidir.
-de ki.
-deki.

mademki sağ sünnet kalbimiz neden solda

Şüphesiz ki Müslümanların açıklaması gereken bir konu.

şimdi islamiyette kalbin biyolojik bir et parçası olmadığı ıslarla vurgulanmakta. Ruhu barındırması, iyilik ve kötülüğe göre şekil alması ve hatta aydınlanıp kararması, Allah, din sevgisinin barındığı yer olması falan gibi birçok ruhani anlamlar taşımakta.

e şimdi bir de islamiyetteki sünnet kavramı var tabii... Tek başına Kur'an'ın yetmediği, hani Kur'an ve Sünnetin birlikteliğinin; iki kanatlı bir kuş misali ancak bir bütün olunca insanları cennete uçurmasının belirtilmesi falan tespitlerle sabit.

Ve işte bu sünnette "sağ" yön, kavram, olgusu için sünnet tabiri yapılmakta. e madem sağ sünnet, bizim en ruhani parçamız kalp neden solumuzda... aklım almıyor...

acaba tanrıya göre sağda kalıyor diye mi la? emin değilim, bilenler açıklasın lütfen.

yağmurun sokaklarla beraber ruhu da yıkaması

Bardaktan boşalırcasına yağan yağmurun; kirli sokakları yıkayıp temizlediği kadar, kirli kalmış ruhu da yıkayıp arıtması.

Bir pencere kenarından uzatılan avuçlara düşen damlaların; eritilmiş poşetin cilde temasındaki o yakıcılık misali, ruhun derinliklerine kadar bir kızdırılmış çivi gibi saplanıp acıtması. Çünkü Acıtmalı ki arıtmalı. Kulaklara dolup taşmalı sonra o damlaların sesleri. Çünkü dolmalı ki yıkamalı.

modern insanın saksıdaki bitkiden farksız oluşu

kimi metropollerde, kimi gelişmiş şehirlerde, kimi plazalarda, kimi devasa şirketlerde, kimi şık apartmanlarda, kimi lüks villalarda, kimi eğitimli, kimi entelektüel, kimi kendini geliştirmiş, kimi kendini aşmış, lakin hepsi ki o modern dünyanın ve yaşamın çizgisine adaptasyon sağlamış ve istemsizce ayak uydurulan o mecburi sisteme bir dişli olmuş;

prezantabl, bir duruşu, bir çekiciliği, belki kendine has bir dokusu, belki nevi şahsına münhasır bir kokusu, özenle hazırlanmış şuh bir tebessümü, nadide bir çiçek misali yürüyüşüyle anbean dikkat çekebilen o naif insanların ki; bunca yetkinliğe, özelliğe, hassaslığa, farklılığa, belki içtenliğe ve belki de güzelliğe rağmen; işlemeli bir saksıdaki göz alıcı bir süs bitkisinden hiçbir farkının olmayışı.

plastik şişelerde muhafaza edilen sularla sulanan, kimyasal bileşiklerden mamul makaslarla budanan, doğallığını yitirmiş topraklarla beslenen, betonların arasından sızabildiği kadarlık o morötesi radyasyonlu ışıklarla büyüyen, yağmur kokusunu unutmuş, bir kuş ötüşünden bile uzak, bir arı dokunuşundan muaf, kendisi gibi yapay ürünlere görsel bir şölen sağlamanın ötesine geçemeyen bir süs bitkisi gibi insanlar işte.

asla mutlu olamayacak insanlar

mutluluktan korkan insanlardır.

peki bir insan mutluluktan neden korksun ki? hayat boyu çabalanan o mutlu olmaktan neden kaçsın ki? tam da bu yüzden korkar ve saklanır insanlar mutlu olmaktan. çünkü başlangıç ve bitişten ve de elbette tekerrürden ibaret olan hayat ki; mutluluk akabindeki o mutsuzlukları çok sert çarpar bazen insanların kalplerine. insanlar ki kendilerini tekrar etmekten korktukları kadar korkarlar mesela mutluluktan. ziyandadır lakin işte bu insanlar, kısa hesaplar peşinde, ucuz bahaneler içindedirler.

kaybetme korkusu ki bazen kazanma koşusunu da bıraktırır işte insanlara. mutluluk gibi bir ayrıntı karşısında hiç kazanmamış olmak, hiç kaybetmemiş olmayı da getireceğinden; o yola hiç koyulmak istemez işte bazen insanlar. kolay gelir çünkü, hayatta en kolay vazgeçilecek olgulardan biridir çünkü mutluluk. belki hep geldiği gibi gitmiştir o mutluluk. lakin üretilmek için değil, tüketilmek için arzulanmıştır hep o güzel olgu.

ve işte bu mutluluktan korkan insanlar ki mutlu olamazlar hayat boyunca ve de bu mutlu olmaktan korkan insanlar ki mutlu da etmezler kimseyi hayat boyunca. zira kaybedeceklerine inandıkları için feragat ettikleri o mutluluğu, bu bencilliği kendilerine bile reva görürken; bir başkasına, bir sevdiğine, bir sevdasına ki reha görmek, ilk başta benlikleriyle çelişmek gibi gelir o insanlara.

sonra zaman geçer, sonra zaman dolar ve belki bir ev odasında ve de belki de bir hastane yatağında ölmeyi beklerler bu insanlar. evet, yalnız başlarına, yapayalnızca, mutluluk ki yıllarca uzakta. o korktukları mutluluğu ki herkesten sakındırdıkları halde, buna rağmen kendilerini mutlu etmek için zamanında çırpınan o arkadaşlar, o dostlar, o sevdalar da; artık bir özür için bile çok ama çok uzakta. ve o pişmanlıklarla dolu mutsuz ölüm ki soğumaya başlamıştır artık parmak uçlarında.

sevilen şiirin en vurucu dizeleri

yarısı yenmiş bir elmaydık bana sorarsan
ikimizdik, iki kişi değildik
bakıyorsak birlikte bakıyorduk gözlerimin içine
birlikte gözlerinin içine bakıyorduk senin.

sigara yakınca beklenen otobüsün gelmesi

hayattaki şans yüzdesi normal olan insanların yaşadığı kavuşma hadisesi. geneli, aldıkları son nefesi otobüsün içine verme hayvanlıklarıyla tanınırlar.

ve bir de hayattaki şans yüzdesi asfaltta sakız olan, şanssızlık abidesi insanlar vardır ki; o uzun bekleyişler sonrası 'dumanını görür de gelir belki' umuduyla sigara üstüne sigara yaktıkları halde otobüslerine kavuşamazlar. bu da hayata dair nadide bir iç burkan detaydır.

barış manço

eğlenceli şarkılarında bile bir renk, bir desen, bir tat, bir yaşamışlık, bir mesaj barındıran muhteşem insan. gerek neşeli gerek hüzünlü şarkıları ki; her ne ruh haliyle dinlenirse dinlensin mutlaka bir iz, bir lezzet bırakır. barış manço şarkıları için 'en güzeli budur' cümlesi hiçbir zaman kurulamaz. hangi şarkısına 'en güzeli bu' dense, bir şarkısı daha vardır ki ondan daha güzeldir ve bir şarkısı daha vardır ki ondan da daha güzeldir.

bütün bir hayatı kapsayan bir an

yaşanılan kocaman bir hayatın kocaman bir aldanma ve rüya gibi geldiği; yaşanılan her bir günün, ayrı bir mana içerdiği sanılan ayların, kazandım sanılan senelerin aslında öylece ve boşuna geçip gittiğinin fark edildiği; tüm süslü kelimeler, giysiler, nesnelerden arınmış çıplak bir gerçekliğin tecrübe edildiği; bir ömür kadar uzun ve bir ömür kadar kısa bir an.

bitkisel bir yalnızlık

kahve tonlu bir saksıda kurumuş kalmış çiçek misali bir yaşayış. ayakların altındaki toprağın, çepeçevre saran kasvetli havanın ve belki arada uğrayıp da bir özüt arayan bir arının veya sineğin ötesine geçilemeyen bir çürümüşlük hali. her ne kadar bir damla suya hasret kalınsa da bir bardak suyun bile artık bir şey ifade etmeyeceği bir yok olmuşluk.

aşk ve günah

başkalarının mutsuzluğu üzerine kurulmuş aşklara günah denebilir. yenmemesi gereken meyvelerin yendiği bir yasak aşka da günah denebilir. lakin bu aşk daha olgunlaşmamış bir meyveyse ve yeniyorsa günah olabilir ancak. gerçek aşkın günahı yoktur. gerçek aşk dinleri, dilleri ve ırkları kapsamaz. gerçek aşk ilişkileri de bağlamaz. gerçek aşk iki beden arasında bir kestirmedir ve zamandan ve de mekandan münezzehtir. soyuttur bu aşk, yaşayanları dışındakiler yoktur, yaşayanlara bahçedir, kapalı bir fanustur belki de. gerçek aşkın olduğu yerde günahtan bahsedilemez. gerçek aşkın günah diye adlandırıldığı durumlarda nefes almak cehennemde yetmiş yıl sebebidir. gerçek aşkta iyilik ya da kötülük aranmaz. doğruluk veya yanlışlık da aranmaz. gerçek aşk kavramlarla irdelenemez. lakin her daim plastik aşklarla karıştırılır. plastik bedenlerin iyilik veya kötülüklerinin inanç sistemindeki karma puanıyla yaftalanır. gerçek aşkın karması da olmaz. ekilen biçilmez gerçek aşkta. gerçek aşk bir anda var olan vanilyalı bir dondurma gibidir. kaşık kaşık yenir.